Suudi Arabistan’ın tarihi kültür şehri: Ula
Suudi Arabistan’ın kuzeyinde bulunan Al-Ula şehri, tarihin en önemli ticaret yollarından biri olan Tütsü Yolu ve Mekke’ye giden hac yolu üzerinde yer alması nedeniyle antik çağlardan beri canlı bir kültür merkezi olarak öne çıkıyor.
22.500 kilometrekarelik bir alan üzerine kurulu, etrafı çöllerle çevrili çağdaş yollarla döşeli Ula şehri, başkent Riyad’a yaklaşık 1000 kilometre uzaklıkta.
Birçok medeniyete ev sahipliği yapan, ilk yaşam bulgularının yüzbinlerce yıl öncesine dayandığı kent, dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçileri ağırlamak için kapsamlı bir restorasyon sürecinden geçmiştir.
Tarihi yapısının ve doğasının bozulmamasına özen gösterilen bu süreçte Ula’yı bir çekim merkezi haline getirecek yollar, restoranlar, oteller ve tesisler inşa edilmiş, modern altyapı projeleri hayata geçirilmiştir.
Kentin mimarisinde tarihi dokunun bozulmaması için yeni yapılan binaların üslup ve renk açısından eski binalarla uyumlu olması da ziyaretçilerin ilgisini çekiyor.
Palmiye ağaçları ve çeşitli çöl bitkileriyle bezenmiş şehir, bina ve yapılarda çölü andıran sarı bir renk ile bej ve kahverenginin çeşitli tonlarını kullanıyor.
Ula’nın geçmişi
Suudi Arabistan Turizm Bakanlığı’nın verilerine göre bölgede yapılan kazılar şehrin tarihinin Eski Taş Devri’ne yani 200.000 yıl öncesine kadar uzandığını gösteriyor.
Kentte yapılan arkeolojik çalışmalarla Tunç Çağı’na, MÖ 3000-2000’e ait olduğu belirlenen antik mezarlar ve anıtlar ortaya çıkarıldı.
Ula şehri, yeraltı sularının bulunması ve tarımda gelişmesinin yanı sıra MÖ 600’den MÖ 4’e kadar Lihyan Krallığı’na ev sahipliği yapmış, Mısır ve Mezopotamya’ya yapılan tütsü ticaretinde önemli rol oynamıştır.
Daha sonra Ürdün’de Petra merkezli Arap Nebati Krallığı’nın güney başkenti olarak öne çıkan Ula’daki Nebati Krallığı’nın yıkılmasından sonra Romalılar 300’lü yılların başlarına kadar hüküm sürdüler.
İslam’ın doğuşu ve Romalıların yenilgisiyle Ula, 6. yüzyıldan sonra yeniden Arapların egemenliğine girdi.
Ula’daki tarihi eserler
Nebatiler döneminde kutsal sayılan İslip Dağı, Ula tarihinde önemli bir yere sahip.
İslip Dağı’nın ortasında kayalık bir zemin üzerinde doğal bir geçit, bunun sağında ise “Divan” olarak bilinen kayaya oyulmuş bir salon yer alır.
Divanda ziyaretçilerin yemek yemesi için yapıldığı sanılan kayalara oyulmuş masalar bulunmaktadır.
Nebatiler’in ayinler, ziyafetler ve siyasi tartışmalar için toplandıkları İslip Dağı’nda mezarlar, süslemeler ve adak adakları bulunuyor.
“Yalnız Kale” ve “El-Ferid Köşkü” olarak da bilinen Lihyan bin Kuza’nın türbesinin, çevresinde başka yapı bulunmadığından çarpıcı mimarisiyle 1. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.
Devasa bir kayanın yukarıdan aşağıya oyulması ile yapılan Nebati kültürünün izlerini taşıyan anıt mezar, aynı zamanda Suudi Arabistan’da UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren ilk yer.
Ula Vadisi’ndeki Aslan Mezarları ise bir dağın ön yüzüne oyulmuş 4 aslan figürü ile dikkat çekiyor.
Önemli şahsiyetler için yaptırıldığı düşünülen mezarların tarihi M.Ö. 8-5 yılları arasındaki Lihyan Krallığı dönemine kadar uzanmaktadır. yüzyıllara dayandığı söylenmektedir.
Tarihi bölge sorumlusu, Aslanlı Mezarları günde ortalama 800 kişinin ziyaret ettiğini, kış aylarında bu sayının daha da arttığını belirtti.